Benim sana olan aşkım hiç bir mevsime benzemezdi, hiç bir sureti andırmazdı ve hiç bir aşk ile ölçüştürülemezdi... Çünkü benim sana olan aşkım kitabın arasında saklı tuttulan bir gül kadar saf ve bir gül kadar asildi...
Benim sana olan aşkım kitaba benzerdi; her bir sayfasında ayrı bir tat veren ve her bir sayfasında bundan sonra ne olacak acaba diye merak uyandıran tarafı vardı. Hatırlar mısın seninle ilk tanıştığımız anı, bir kütüphane masasıydı... Bütün masalar doluydu ve ikimize de bir tek masa kalmıştı... Ya sen oturacaktın, ya ben ya da her ikimiz de... Mecburduk ve bu yüzden beraber yanyana oturmak zorunda kaldık... Kaydımızı yaptırır yaptırmaz istediğimiz kitabı bulmak için dolap aralarında gezinmeye başladık... Takii, aynı kitaba uzanan ellerimiz birleşene kadar... Utanmıştık ve aynı anda kitabı bırakmıştık, gözlerimiz ile "siz alın" dercesine bakışla atıyorduk... Almayacak gibi duruyordun ki tekrar elimi uzattığımda yine birleştiğini farkedince gülmeye başladık ve kitabı alarak yanyana oturup beraber okumaya karar verdik... Ben sindire sindire, sen ise üstünden geçerek okurdun hatırlıyor musun? Gerçi hayatın da her şeyi üstün körü geçtin ya, aşkımızı bile... Ahh, ne güzeldi hafifen hafiften tebessüm ediyordun ben ise gamzelerine bakarak hayranlık duyuyordum...MaşAllah sen de boş durmuyordun, kitabı okumayı bırakıp gözlerimin çok güzel olduğunu ve anlamlı baktığımı devamlı yineliyordun... O gün kütüphaneyi kapatırken kendimize geldik ve eve haylice geç kaldığımızı fark ettik...Apar topar hazırlanarak kütüphaneyi terkettik, yalnız eve gittiğimizde defterlerimizin karıştığını gördük... Ertesi gün aynı kütüphane de tekrar bir araya gelerek defterlerimizi değiştirdik, ordan da okullarımıza... İşin komik yanı da neydi biliyor musun; ne sen ne de ben adımızı biliyorduk.. Hıh, hayallerimde ki insanın daha adını bile bilmiyordum ne çocukluk değil mi? O zamanlar çocuktuk tabii 18 yaşındaydık, şimdi ise 25... Vay be, seninle tanışalı tam 7 sene olmuş... Ne kayıp değil mi, koskoca 7 sene mi senle heba etmişim... Ne için ve kim için? Dur ben söyleyeyim koskaca bir hiç için... Hıh, bilseydim böyle usta bir oyuncu olduğunu figuran köşelerinde sürünmez, baş roller de yer almak için elimden geleni yapardım... Neyse ben yine eski günlerime gideyim en azından onlar bari canımı acıtmıyor, beni az da olsa mutlu kılıyor. Şuan beni tavlama sahnelerin gözümün önüne geliyor da, beni bu denli isteyen bir insan nasıl olur da bir başkasına yar olur, demiyor da değilim hani... Ne dil dökmüştün bana, ne gül yaprakları serğiştirmiştin okul yollarıma, camdan ne vakit baksam el sallar ve bana getirdiğin gonca gülleri göstermeye çalışırdın tüm gayretinle... 1 sene böyle sürüp gitti, tabi bizimde okulumuz tamamen bitti... Seni tam kaybettim derken kütüphane de bir başına kitap okuduğunu gördüğüm de dilim tutuldu sanki, bacaklarım ve ellerim titremeye başladı ve kalbim de hızlı bir şekilde atmaya tabii... Hemen elime öylesine bir kitap alıp karşında ki masaya oturdum, sırf beni görmen için... Ama ne sağına bakıyordun, ne de soluna... Beni farketmiyordun bile, sen ferketmeyince farkettirmek bana düştü tabii... Yanına gelerek, "merhaba beni hatırladın mı?" dedim... Sen ise şaşkınlıkla ve gülümseyerek "tabii, buyur gel otur dedin"... Saatlerce konuşamamaktan kağıtlara yazmak zorunda kaldık içimizdekileri...Kahkalarımızı ise içimizde saklı tuttuk, kütüphaneden çıkana kadar... Artık sevgili olmuştuk ve ayaklarımız yerden kesiliyordu adeta...
Hiç unutmuyorum doğum günümdü ve sen bana senle ilk tanışmamıza vesile olan kitabı almıştın...İçine ir karanfil ve iki tane de alyans koymuştun... Herkesin hediyesini açmıştım ve sıra seninkine gelmişti, herkesin dağılmasını bekledim çünkü senin hediyen herkesinkinden değerliydi... Herkes dağılmıştı ve biz senle bir başımıza kalmıştık bulunduğumuz konumda... Sıra senn hediyene gelmişti; paketi açtığımda kitabı görünce biraz burkuldum açıkçası ilk başta, içini açtığım da gördüğüm manzara utanmama sebep olmadı değil... Yüzükleri alarak, "madem bizim tanışmamıza bu kitap vesile oldu, o halde onun şahitliğiyle sözlenmemizin de bir mahsuru yoktur" diyerek parmağıma yüzüğü takmıştın... Ben ise mutluluğun vermiş olduğu haz ile dudağından öpmüştüm...Sonra utandım ama mutluluk onu bile yok etmişti... Seninle tanışalı ve sevgili olalı tam 4 yıl olmuştu.... 2 sene sonra evlenecektik, hayallerimiz o doğrultudaydı... Oysa ki tek benim hayalimmiş, senin o kadar ertelemenin sebebi farklıymış.... 2 yıl geçmişti aradan, ben evleneceğim diye hayaller kurarken ve devamlı senden çevreme söz ederken, sen ise başka bir kızla evlenme hazırlıklarına başlamıştın bile... Üstelik bunu da senden öğrenmedim, senin en yakın arkadaşından...Yani sen bunu söyleyecek kadar yürekli bile olmadın, neymiş beni kırmamak içinmiş...Hadi be ordan; o kadar değer verseydin bana 6 yılın bedelini öderdin, böyle acımasızca beni terkedip gitmezdin.... Ben sana söylemezsem böyle mi diye, söyleyeceğin de yoktu ya... Neymiş aile zoruyla evleniyormuşsun, sen benim külahıma anlat onu... Kim istediği ve sevdiği kızı alamamış ki söylesene, hele ki senin gibi okumuş ve ayakları üzerinde duran biri... Bana boşuna lakırdı yapma, kanmam bundan sonra senin o yalan sözlerine...
Al o sahte yüreğin sende kalsın, benim yaralı ve kanayan da olsa bir yüreğim var nasıl olsa... Bu yıl ile birlikte tam 7 yıl bitti işte... Sen sevmesen de beni, ben sevdim seni ölürcesine... Dedim ya; benim aşkım hiç bir cisme benzemezdi ve benim aşkım zerre kadar sana değmezdi ya neyse... Sen yat, kalk benim şu kanayan gönlüme dua et, o deli gönül içine atmasaydı bunca eziyeti bu aşk içimde büyür müydü söyle... Şimdi çekil yolumdan da kendimi bulayım senlerle olmayan başka şehirlerde...